AKREDİTİF, TURİZM VE TİCARETTEN DOĞDU
AKREDİTİF, TURİZM VE TİCARETTEN DOĞDU
Ticaret, kâr amacı ile mal ve hizmetlerin ve para ile ifade edilebilen bütün
değerlerin alınması ve satılmasıdır. Malların birbirleriyle değiştirilmesi takastır.
Ticarette üç taraf bulunur. Bunlar üreticiler, tüketiciler ve aracılardır. Ticaret,
ürünlerin üreticiden tüketiciye ulaşmasını sağlar. Ticaret, kâr amacıyla yapılır.
Ticarette her zaman üretici ile tüketici karşı karşıya gelmez. Çoğu zaman üreticiler
ve tüketiciler arasında aracılar görev alır. Aracılar, bu faaliyeti kâr amacı ile
yaparlar. Kâr olmayınca ticaret de olmayacaktır. Ticaretin fonksiyonu, fazla
üretilen ürünleri ihtiyacı olanlara ulaştırmaktır. Tüketicilerin, ürünleri çoğu zaman
doğrudan doğruya üreticilerden satın almaları oldukça zordur. Ürünlerin,
tüketicilere ulaştırılmasında dağıtım sisteminden yararlanılır.
Tarihte ilk ticaret prehistorik dönemlerde insanların birbirlerine mal ve hizmet
alıp vermesi ile başlamıştır. Uzak mesafeli ticaretin yaklaşık 150.000 yıl önce
başladığı tahmin edilmektedir. (Peter Watson, wikipedia.org)
Dini ve sosyal ritüeller dışında ilk toplanma alanları mal değiştirme (Barter)
amaçlı pazarlardır. Bunlar kısa mesafelidir. İhtiyaç fazlası mal üretilmesi, uzak
mesafeli insanlarla temas kurulması (keşif, savaş, turizm vb.) uzak mesafeli
ticaretin yapılmasına imkân sağlamıştır. Uzak mesafeli ticaret kısa mesafeli
ticaretten farklı olarak aracı ve uzak yol araçlarının kullanılmasını zorunlu
kılmıştır. Uzak yollardaki tehlikeler ve mesafeler güvenlik ve lojistik ihtiyacını
ortaya çıkarmıştır. İlk uzak ticarettin Milattan Önce 3.000 yıllarında
Mezopotamya’da yerleşik Sümerlerin İndüs Vadisindeki Harrapa medeniyetine
yaptığı kabul edilir. Aynı dönemlerde Mısır, Aşağı Mezopotamya ve Çin de benzer
ticari faaliyetlerin yapıldığı tahmin edilmektedir. Yolculuklar yavaş ve tehlikeliydi.
Bu nedenle yükte hafif pahada ağır mallar taşınıyordu. Su yoluyla malların
taşınması daha kolay olduğundan dolayı ilk toplu yerleşimler genelde Fırat, Dicle,
Nil ve Sarı Nehir gibi suyollarının yakınında ortaya çıkmıştır. Suya dayanıklı
taşıma araçları geliştikçe daha geniş sularda ticaret yapılmaya başlandı. Bu
anlamda ilk ticaret doğu Akdeniz bölgesinde Mısırlılar ile Minos (Minoan crete)
arasında ve Finikelilerle kuzey Afrika boyunca yapıldı.
Gemi ve mobilya için Sedir ağaçları, oymalı veya renklendirilmiş ahşap, fildişi,
altın, cam, keten ve diğer kumaş ticareti yapılıyordu. (3.000 – 1.000 BC)
Arap ve iç Asya da devenin ehlileştirilmesiyle kervan ile taşıma ve ticaret
yapılmaya başlandı. Batı Arap kıyıları, Hindistan, Mısır, Finike ve Mezopotamya
bağlantılı olarak devam eden ticaretin malları o dönem önemli bir merkez olan
Petra’da toplanıyordu. Petra, Edom kavmi ve daha sonra Nebatilerin eline
geçtikten sonra çevresiyle (Yunan, Mezopotamya) ihtilaf yaşadığı için yeni ticaret
yolları ortaya çıktı. Mezopotamya ve doğu Akdeniz bölgesinde Antakya ve
Seleucia kentlerinin kurulması ile ticaret yoları buralara kaydı. Doura ve Palmira
gibi kervan yolları üzerinde şehirler kuruldu. (300 BC). Çin de Himalayaların
kuzeyinde vahaları birleştiren bir hat oluşturuldu, hat üzerinde belli merkezlerden
alınan mallar değiştirilerek ticaret yapılıyordu. (200 BC). İlk defa Millatan Önce 106
yılında Çin’den ayrılan bir kervan yolda mal değişikliği yapmadan Iran’dan geçer
ve “İpek Yolu” açılmış olur. Suriye ve Filistin bölgesinin Roma hakimiyetine
girmesiyle taşımanın batıya deniz yoluyla yapılmasının önü açılmış olur ve
Roma’da bir İpek Merkezi kurulur. İpek altın ile takas edilir, Çin’de ciddi bir altın
birikimi olur, bu durum öyle bir hal alır ki bunun üzerine Roma Kralı Tiberius ipek
giyimine karşı bir ferman yayınlamak durumunda kalır. Sonuçta İpek Yolu
ticaretin küreselleşmesine yol açar. M.Ö.1.Yüz yılda deniz taşıma araçlarında biraz
daha gelişme, bazı bölgelerin el değiştirmesi, Hindistan’nın Çin ve diğer bölgelerle
ticarete başlaması, Avrupa ile Uzak Doğu arasındaki ticaretin artarak devam etmesi
görülür. Daha sonra ki dönemlerde Afrika krallıklarının zenginlik kaynağı olarak
ticareti görmesi, kervan yollarını kontrol etmesiyle devam eder. Bu dönemde
Afrika’dan geçen kervanların yolu alt ve üst sahra bölgeleridir. Kervanların yükü
genelde kıymetli taşlar ve özellikle altındır. Afrika’da ticaretin tam kontrolünü
Gana, Mali ve Nijer üçgeninde sağlayan krallık Gana’dır. Gana, Afrika’dan Avrupa
ve diğer bölgelere yapılan Akdeniz bağlantılı ticaret yollarının kavşağında yer
alıyordu. Afrika’da altından sonra ikinci ticaret kalemi kölelerdir. Öyle ki Çad
bölgesinde yer alan bazı aşiretler komşularını köle olarak Arap kervanlarına
satıyorlardı. Afrika’dan fildişi, devekuşu tüyü ve kola fındığı denilen ürünler
giderken, Afrika’ya en önemli mal olarak tuz geliyordu. Tuz o dönemde altın kadar
değerliydi, Afrika’daki kavgaların çoğu tuz madenlerini kontrol etmek için
yapılıyordu. Dünya’nın kuzey bölgesinde milattan sonra 9.yüzyılda Vikingler
ticareti Rusya’nın içlerine girmek için kullanıyorlardı, yoksa esas faaliyetleri
yağmacılık ile ilgiliydi. Kuzeyden Karadeniz’e akan nehirler mal ticaretini
kolaylaştırıyordu. Vikingler sonraki yüzyılın başlarında daha aşağıya Kiev’e kadar
indiler ve Bizans ile ticari anlaşmalar yaptılar. Kiev bir ticaret üçgeninin merkezi
oldu. Her taraftan gelen altın, gümüş, kumaş, şarap, meyve, kürk, canlı hayvan,
köle gibi malların ticareti yapılıyordu. 13.yüz yılda Cengiz Hanın ortaya çıkmasıyla
Çin’den Karadeniz’e kadar olan bir alanı kontrol etmesiyle ticaret için farklı
fırsatlar ortaya çıktı. Daha sonra Çin’nin ipek yolunu kontrol edememesi ve
İslamHristiyan çatışması buradaki ticareti bitirdi. Avrupa’da ticaretin Baltık ve
Hollanda bölgeleri arasında daha iyi yürümesi için Lübeck isimli bir Alman
kasabası kurulur. Sonraki yıllarda faydası görülür ve Hansa birliği oluşur.
Avrupa’da bu sayede refah artar. Daha sonra bölünme ve yeni birlikler nedeniyle
Hansa birliği zayıflar ve çöker. Keşif ve haçlı seferleriyle Avrupa’da zenginleşme
ve sermaye birikimi olur. Bankacılık gelişir. Özellikle kuzey Italya’da yerleşik bazı
Hristiyan aileler daha önce sadece Yahudi ailelerin elinde olan finansal hizmetleri
vermeye başladılar. 14.yüzyılla geldiğinde her şey kötüye gider, ekonomik
çöküntü, ticaret hacminde düşüş, tarım ürünlerin de azalma ve sonuçta “kara
ölüm” olarak bilen veba felaketi Avrupa’yı karanlık döneme sokar. Bu dönemde
Avrupa nüfusunun üçte birini kaybeder. Ancak çok değil bir yüzyıl sonra
“Rönensans” ve “Keşifler” ile Avrupa ekonomik durumunu hızla düzeltir.
Portekizlilerin keşif amaçlı Seyahatleri ilk defa Avrupalıları Sahra altı Afrika ile
buluşturur. Bu durum zaten daha önce var olan köle ticaretine bir başka boyut
kazandırır. Portekizliler yeni teklif ve yöntemler ile yeni köle ticareti istasyonları
oluştururlar. Kölelerin bir kısmı Portekizlilerin kurdukları yeni yerleşimlerde
kullanılırken bir kısmı İspanya, Portekiz ve çevre yerlere gönderilirler. O dönemde
Sevilla önemli Pazar olur. Portekizliler köle taşımacılığında tekel durumunda olur.
Kendi sömürgesi olan Brezilya ve Amerika’ya da köle taşımacılığı yapılır. Daha
sonra geçte olsa İngiltere de müdahil olur.
15.yüz yıl ticaretin kurumsallaştığı bir dönem olur. Bu dönemde Müslüman ve
Hristiyan alemi arasında ticaret yapılır. Adet ve hacim olarak çok büyük ticaret
yapılır.
15.yüz yılda Çin bölgesinde de ticarette büyük artış olur, Zheng He isimli bir
Müslüman İran körfezi, Afrika ve Avustralya kıyılarına kadar ulaşır.
Ticaretin nehirlerde aşağı/yukarı ve denizde kıyılarda yapılması medeniyetin
tarihi kadar eskidir. Denizde ticaret gemiler yapıldıkça gelişme göstermiştir,
özellikle Finikeliler tarafından. Finikeliler nehir ve insan yapımı kanalarda ticaret
Çin ve Mısır’da daha eski olmakla birlikte Avrupa da MS 15.yüz yıldan sonra
görülür. Avrupa da “Kara Ölüm” felaketinden sonra ticaretin daha çok yapılması
gerekiyordu ancak yoların yetersiz ve tehlikeli olması daha çok su yollarına
yönlendiriyordu. Bu dönemde Lübeck bölgesinden Elbe’ye açılan yaklaşık 36 mil
uzunluğunda bir kanal Baltık ve Karadenizi birleştiriyordu. Daha sonraları benzer
kanaların sayısı artmaya başladı. 1642 de tamamlanan Sen nehrini Loire’ye
bağlayan Briare kanalı, 1681’de tamamlanan Canal Du Midi bunlardan bazılarıdır.
16.yüzyılda Afrika ve Hindistan bölgesinde ciddi bir Portekiz etkisi görülür.
Portekiz bu bölgelerin ticaretini tekeline alır, koloniler kurar. Aynı dönemde
Amerika tarafında Ispanyol etkisi vardır, yeni keşifler, yeni köleler ve yeni malları
Avrupaya taşırlar. Hollanda da bu işlerin içerisinde olur. 1580 yılında İspanyanın
Portekizi aniden işgal etmesiyle ticaretin bu durumunda değişiklik olur. Doğuda
Portekizin etkisi azalır, Atlantik ticareti büyük ölçüde Ispanyolar tarafından
kontrol edilir. Ispanya, Orta ve Güney Amerika’dan elde ettiği maden ve hazineler
ile zenginleşir. 1545 yılında Bolivya’daki Potosi gümüş madenlerinde 5 bin kişinin
çalıştığı rapor edilir. İspanya’nın zenginleştiğini gören Avrupalılar Amerika’ya
ulaşmak için her imkânı kullanırlar.
Yeni keşfedilen kıyılardan Avrupa’ya Morina Balığı (cod) ticareti yapılır.
Ingiltere bu vesileyle Amerika’da işgale başlar, Fransa’da geri kalmaz.
Hollanda doğuya doğru yayılmaya yeni ticaret kolonileri kurmaya başlar.
Özellikle Endonezya bölgesinde etkili olur. Bu bölgelere Ingilizlerin sömürge
faaliyetleri 17.yy’de başlar ve Hollanda ile rekabet bir süre sonra çatışmaya
dönüşür.
İngilizlerin bölgeye yerleşmesi 18 ve 19.yy’da devam eder.
Bu tarihi süreç turizme de çok önemli etki yapar, ticaret ve turizm bir arada
devam eder, bazen ticaret turizmin, bazen turizm ticaretin yapılmasını sağlar. Bu
iki durum sürekli birbirini tamamlar. Turizmin tarihide ticaretin tarihi kadar
eskidir. İlk geziler dini ve ticari gezilerdir. Modern anlamda ilk turizmin M.Ö 4000
yılında başladığı kabul edilse de bundan öncede sağlık, din, ihtiyaç, zorunlu göç ve
mal ticareti nedeniyle yer değiştirme hareketleri vardır.
Ticaretin olduğu yerde ödeme vardır. İlk ödeme yöntemleri bugünde kullanmış
olduğumuz peşin ve açık hesap (veresiye, mal mukabili) gibi basit yöntemlerdir.
Uzun seyahat gerektiren ticaretin yapılması ve turizm ile birlikte nakit ve altın
taşımayı gerektirmeyen bir başka ödeme yöntemine ihtiyaç duyulmuştur. Bu
ödeme yönteminde para sahibi kişiler paralarını o dönem güven kurumlarına
(bankalar, dini mabetler) bırakıyor, karşılığında bir mektup alıyorlardır. Bu
mektuba “Travellers’ Letter of Credit” deniliyordu. Bu mektubu alan kişi seyahat
ettiği yerlerde bu mektubu ilgili kurumun şubesine veya anlaşmalı olduğu
muhabirine ibraz ediyor, ödenmesini istediği tutarı kısmi veya tamamen talep
edebiliyordu. Ödenen kısım orijinal mektubun üzerine işleniyor, eğer bakiye
kalmışsa orijinal mektup ibraz edene iade ediliyordu. Bu yöntem kişileri para
taşıma yük ve tehlikelerinden korurken ayrıca kullanımda pratiklik sağlıyordu.
Daha sonra bu yöntem ticaret için ayrı turizm için ayrı kullanılmaya başlandı.
Ticaret için kullanılanına “Akreditif” (“Letter of Credit, Documentary Credit”),
turizm için kullanılan formu “Seyahat Çeki”(“Travellers’ Check”) olarak
adlandırılmaktadır. Bugün ticaret için vazgeçilmez olan “Akreditif” çok önemli bir
ödeme yöntemi ve turizmin ticaret dünyasına bir hediyesidir.
AKREDİTİFİN KISA TARİHİ
Akreditif deyimi ilk olarak 18.yüzyılda “Traveller’s Letter of Credit” olarak,
dışarıya giden ve yanlarında güvenlik nedeniyle para taşımak istemeyen tacir ve
gezginlerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere yapılan organizasyon için kullanıldığı
görülür. Buna göre akreditif talebinde bulunan kimseler talep ettikleri limit kadar
bankalarına para veya karşılık yatırırlardı. Bankaları da buna karşılık bir bedelin
tamamen acente, şube veya muhabirleri nezdinde ihtiyaç halinde ödenmek üzere
mektup formunda kredi anlamına gelen bir mektup düzenlerlerdi. Buna akreditif
denilirdi. Bir başka deyişle, Akreditif, bir kredi mektubudur, duruma göre belgesiz
(clean credit) veya belgeli (documentary credit) anlamına gelirdi. Akreditifi
düzenleyen bankalar akreditifte müşterilerinin itibarlı ve değerli olduklarını,
taleplerinin şereflendirilebileceğini (honor) yani ibrazlarının karşılanabileceğini
belirterek ayrıca bir nüshasını şube, acente veya muhabir bankalarına
gönderirlerdi.
Akreditifi elinde bulunduran kişi ihtiyaç halinde elindeki akreditif metni ile
akreditif düzenleyen bankanın şube, acente veya muhabir bankasına müracaat
ederek talepte bulunurdu. Talebi alan banka akreditif kontrol eder ve tespitleri
yaptıktan sonra müracaat eden kimseye talep ettiği bedeli öder ve akreditif
metninin arkasına işlerdi. Ödenecek tutar ve masraflar için Amir Bankanın üzerine
poliçe keşide edilirdi, üzerine poliçe keşide edilen Amir Banka (Amir banka)
nezdindeki karşılıktan bir bedeli şube, acente veya muhabir bankasının talimatına
uygun olarak öderdi.
Bu ilk akreditifler mektup formunda idiler. Akreditif metninde akreditifin
maksimum tutarı ve vadesi belirtilirdi. Ayrıca ödeme yapacak tarafın Amir
Bankandan nasıl ramburse olacağına ilişkin yöntem de akreditif metninde yer
alırdı. Akreditife istinaden ödeme yapan şube, acente veya muhabir banka daha
sonra işlem yapacak olan tarafın akreditifin bakiyesini görebilmesi için akreditif
metninin üzerine veya arkasına yaptığı ödemeyi ve kalan bakiyeyi kaydederdi,
böylece müteakip ödemeler son bakiye esas alınarak yapılırdı.
Akreditifin orijinali devamlı olarak müşteride kalırdı, ödeme talep eden kişinin
(Lehtar) mutlaka akreditifin orijinalini ödeme talep ettiği şube, acente veya
muhabire ibraz etmesi gerekirdi. İlk olarak 1840’larda Londra’da bankalar arasında
dış ticaret işlemleri ile ilgili olarak kullanıldı. Akreditif metinlerinin modern yapıya
geçişleri 19.yüzyılın başlarına rastlar.
Yukarıda belirtilen tarihten sonra tacirler arasında mal hareketleriyle ilgili
olarak yaygın bir şekilde kullanılmaya başlandı. Mal hareketleriyle ilgili belgeler
akreditife girmeye başladı. Yabancı ülkelere mal gönderen veya tanımadıkları
yabancı yerlerden mal alan tacirler malı temsil eden belgeler karşılığında ödeme
sağlama rahatına kavuştular. Bir dükkândan mal almaya benzemeyen bu karışık
yapıyı böyle bir organizasyonla aştılar. Akreditif dışında başka ödeme yöntemleri
de geliştirildi, fakat her zaman akreditif, avantajları, güvenceleri ve organizasyonu
ile tercih edilen bir ödeme yöntemi olarak kaldı. Bu konuda tarafların hayatını
kolaylaştırmak amacıyla hareket eden ICC (International Chamber of Commerce)
tarafından ilk olarak 1933 yılında UCP (Uniform Rules and Practices for
Documentary Credits) olarak adlandırılan bir dizi kurallar oluşturularak yayınladı
ve dış ticaret faaliyetinde bulunan tarafların kullanımına sunuldu. Tüm dünyada
yeknesaklık sağlayan bu kurallar sayesinde akreditifin kullanımı daha rahat bir
hale geldi. Ticari ve teknolojik gelişmelerin paralelinde zaman zaman revize edilen
kurallar ile akreditifin kullanımı günümüzde de aynı güvence ile devam
etmektedir.
Abdurrahman Özalp
ICC Türkiye Bankacılık Komisyon başkanı